Bildirge
- Oktay Güney
- 19 Haz 2020
- 1 dakikada okunur
Suyunu kendim verdiğim çelikten Yanılmaz bıçaklar yontuyorum Ki yarılsın bu kibirli dağ Taşında bir çocukluk hayali soğusun. Şimdi burnu sürtmemiş jantlar avlıyorum Ve inanıyorum bir eskizden Bir sokağa yetecek kadar peygamber çıkacağına. Kaldırımdan sızan başımı gördüm çünkü Bir mağarayı okşadım: rujla ve maskarayla Yaklaşan bir göl buldum, fakat Reddettim sıcağını, rengini ezdim Akıp giden bir şey vardı; bildim Akıp gidende kulağıma kazılı bir öğüt vardı Duyabileyim diye tornadan yükselen kemanı Ki kemanın her zaman bir bildiği olur Benim de bir bildiğim vardı. Geçtim olanca kişiliğimle yolun karşısına Duydum hafifliğimi yeryüzündeki Hissederken damarımdaki çağı Tüm bu yüzler avucuma doğdu sanki Cesette ne çok ruh, sütte bayrak, kında kıraç Geçtim karşıya tüm kuramları yatırarak zifte.

Son Yazılar
Hepsini GörÖncü bir Aziz: Thomas More ve Utopia’sı Sir Thomas More tarafından 1516’da yayımlanmış ve ilk ütopya eseri olarak kabul edilen, hatta bu...
İnsanların gelecek tasavvuru, bilim kurgu türü altında edebiyatta ve sinemada kendine yer bulmuştur. Bilim kurgu sineması geçmişten...
Commentaires