Koleksiyon
- Sena Yılmaz
- 19 Ara 2018
- 3 dakikada okunur
Özdemir heyecanlı bir şekilde kapının önünde duraksadı. Bu odaya girmeden hep aynı heyecanı yaşardı. Gireceği küçücük, tavanı yüksek, depo gibi bir odaydı. Onu ilgilendiren kısım, duvarlar ve önündeki geniş ve kısa masaydı. Masada çalışıyor, duvarda ise çalışmasını sergiliyordu. Kapının kolunu çevirdiğinde gördüğüne yine hayran kaldı: Onlarca kelebek, cam çerçevelerinin ardından ona selam veriyor -ya da lanet okuyorlardı- Özdemir hangisi olduğunu ara sıra merak ederdi. Özdemir, evine her gelen misafiri en az bir defa bu odaya getirirdi. Koleksiyonuyla gurur duyardı; çünkü ona kalırsa kelebekleri değil, estetik olarak yüksek değeri olan canları topluyordu. Kelebeklerin canlarını alıyor, güzelliklerini muhafaza ediyordu. Bunun zalimce olduğunu söyleyen bir misafirini kovmaktan beter etmişti.

Evlerine yakın olan ormanda gezinirken onu hayli uğraştırmış olan kelebeği naftalinleyip sakladığı kutunun içinden çıkardı. Dikkatle kelebeğe baktı, nadide bir örnekti. Kadifeye benzeyen siyah kanatları pembelikler barındırıyordu. Özdemir onu bir kadın olarak hayal etmeye çalıştı, büyük kahverengi gözleri ve sarı kıvırcık saçlarıyla naiflik akıyordu üzerinden. Kelebeği yakalamak bir parça vahşilik, onu koleksiyonuna katmak ise çok parça özen gerektirirdi. Çerçeveyi hazırladıktan sonra, kelebeğin kanatlarının arasından, incecik gövdesine iğneyi geçirdi ve kanala sabitledi. Kelebeğin kanatlarını germek için eğildiğinde, onun kendisine baktığını hissetti. Hayatta en çok zevk aldığı saatleri geçirdiği bu odada, ilk defa ürpermişti. Silkelendi, ince işçilik zamanıydı. Kelebeğin kanatlarını, antenlerini iğneyle düzeltti. En sevdiği kısma geldi, kanatlarını pelur bir şeritle sabitleyip iğnelediği andı bu. Özdemir için kanatların sabitlenmesi, koleksiyona bir başkasının katıldığının habercisiydi. Kelebeğin sol kanadını sabitlemeyi bitirdi, bir anda çok susamıştı. İğneyi nazikçe bırakarak arkasını döndü, kapıyı açmaya çalıştı ama başaramadı. Kapıyı kilitlediğini hatırlamıyordu. Arkasını döndüğünde korkudan bayılacak gibi oldu, çerçevelenip asılmış kelebekler de artık ona bakıyordu sanki. Kendi kendine saçmaladığını söylerken kapının kulpuna daha sıkı sarılıyordu. Bir kelebeğin kanat çırpışını duydu, dehşetle masaya döndü. Kelebek, onu sabitlediği tabladan çıkmıştı, ortalıklarda görünmüyordu. Son bir asılmayla kapıya dayandığında, artık çerçevedeki kelebekler de yerinde değildi. Deli gibi camlara vuruyor, özgürlüklerine kavuşmaya çalışıyorlardı. Özdemir kapıyı zorlamayı bırakmış, olan biteni izliyordu. Cam kapaklarından çıkmayı başardılar, Özdemir’in etrafında öfkeyle dönüyorlardı. Özdemir elleriyle başını kapatırken gözleri hala kadifeli kelebeği arıyordu. Onu sağ gözüne yakın görür gibi olduğunda, dayanılmaz bir acı duydu.
Gözlerini açtığında gördüklerinin netliği, Özdemir’in canını yaktı. Neden sonra gördüğünün dehşetine kapıldı. Karşısında duran kendisiydi. Özdemir kocaman bir tabuta benzeyen bir odadan çıkarılırken onu tutan elden kurtulmaya çalışıyordu. Kendisinin kendisine bakışını inceledi. Bakışlarındaki hayranlık, var olan hırsını gölgelemeye yetmiyordu. Saklama hırsı, sahip olma hırsı. Beyaz bir zemine nazikçe bırakıldığında, buranın iğneleneceği yer olduğunu anladı. Ne kadar çabalasa da hareket edemiyordu, uyuşmuş gibiydi. Bir köyü ayağa kaldıracak çığlığı atıyordu atmasına; ama bundan habersiz gibiydi Özdemir ya da insan ya da kelebek olmayan. O anda gövdesinin delindiği hissetti, tarifsiz acıyı iliklerinde yaşıyordu. Kendinden geçmek, bu acıyı duymamak istiyordu. Kanatlar, antenler gerildi. Karşısındaki Özdemir gülümsedi, tabladaki bunun en sevdiği kısma gelen Özdemir’in gülümsemesi olduğunu anlamıştı. Son çırpınışlarını yaptı, faydasızdı. Özdemir hiçbir şeyden kuşkulanmıyordu, pelür şeritlerini çıkardı. Büyük bir özenle iğneyi Özdemir’in sol kanadından geçirdi. Özdemir bu acının ancak ölüm olabileceğini düşündü, kendinden geçti.
Gözlerini açtığında odasının beyaz tavanını gördü. Hayatındaki en büyük rahatlamayı yaşadı, yaşadıklarının bir rüya olmasının verdiği rahatlık. Gördüğü kâbusu o anda unutmaya yemin etmişti. Boş boş tavanı izlerken, kendini rüyanın gerçekçiliğini düşünmekten alıkoyamadı. Bir kelebeğe dönüşmesi, kanadından iğne geçirilmesi gülünç fikirlerdi; yine de Özdemir’in hissettiği acı fazlasıyla gerçekti. Koleksiyonu ve kelebekleriyle ilgilendiği vakitleri azaltmayı geçirdi aklından, gördüğü kâbus, çektiği acılar onu sarsmıştı. Yüzünü bir yıkayıp ayılsa kendine geleceğini düşündü. Tam o sırada, kapı açıldı. Karısı değil, bir yabancıydı gelen. Karşısındaki beyaz önlüklü kadını görünce şaşırdı. Gözlerini tavandan indirip kadına çevirdiği anda buranın kendi odası olmadığının farkına vardı. Kadın etrafta amaçsızca dolaşıyor, Özdemir’in yatağının dibindeki kağıtlara umarsızca bakarken gülümsemesine engel olamıyordu. Özdemir gördüklerinin şaşkınlığı ile bir inilti koyuverdi.
-Aa, uyandınız demek, dedi kadın kelebekleri aratmayan sesiyle. Bu haberi size verdiğim için üzgünüm; ancak sol tarafınıza inen felcin kalıcı olma olasılığı çok yüksek.
Hemşire konuşurken, Özdemir korkuyla kadını inceledi. Üzgün durmuyordu, iri gözleriyle ona bakıyor ve sarı bukleleriyle oynuyordu yalnızca.
İllüstrasyon: Canan Barış
Son Yazılar
Hepsini GörKarakterler Laura: 30 yaşlarında Alman bir kadındır. Yönetmen yardımcısıdır. Gorilla: 15 yaşında Kongo’dan Al-manya’ya getirilmiş erkek...
“En kısa hikâye parçasına an denir. Bazı anlar bütün yaşamımızı belirler. ‘Bütün yaşamımız‘ dediğimiz de o birkaç ana bakar aslında… Bu...
留言