top of page

Kurtarıcımız Mesih

Gökdelenin çatısından aşağıya bakıyorum. Çok yüksek. Buradan düşsem, etten ve kemikten bedenim parçalara ayrılır hatta son teknoloji krom ve çelikten protez sağ kolum bile unufak hale gelir. Vaporizer’ımdan bir nefes alıyorum. Dolu dolu üflüyorum ama bu yükseklikte rüzgar çok hızlı, duman hemencecik dağılıyor. Üzülüyorum, dumandan şekiller yapmayı severim. Korkuluğun üstüne çıkıyorum, korkuluk ayaklarımın sığabileceği kadar büyük değil, bir kısmı dışarda kalıyor. Adım atmama bile gerek yok, ağırlığımı biraz öne versem yeterli olacak. Gözlerim doluyor, güçlü olmalıyım. Karşı gökdelenin bana bakan cephesindeki dev ekranda belediye başkanın yüzünü görüyorum. Konuşmaya başlıyor. “Şehrimizde tek bir mutsuz vatandaşımız kalmasın diye! Modern teknoloji sizin hizmetinizde. Mesih! Bırakın acılarınızı biz yüklenelim!”. Belediye başkanının yüzünde koca bir sırıtma, görüntüsü yavaş yavaş kayboluyor. Ardından Güven Holding logosu beliriyor. Ağlamaya başlıyorum. Ben o kadar güçlü değilim. Korkuluktan iniyorum.

Vaporizer’ımdan seri şekilde nefesler çekerek yürüyorum şehirde. Adımlarım metale deydikçe ses çıkarıyor. Yüzlerce insan yürüyor caddede, hepsinin adımları metale deyiyor. İnanılmaz bir gürültü. Çocukluğumu hatırlıyorum, o zamanlar yerler betondu, bu kadar gürültü çıkmazdı yürürken. Yağmur yağdığında da pas kokmazdı şehir, abimle hava kararana kadar sokaklarda koşturup dururduk. Aramızda bir yaş vardı. Normalde yaşları yakın olan kardeşler çok kavga ederler. Abim farklıydı, abi olmak için yaratılmıştı, her zaman beni koruyup kollar, ne zaman yerde bir protein tableti bulsak önce bana uzatırdı. Bunları düşünürken kasanın önüne vardığımı farketmemişim. Kasaya gidip yüzümü uzattım. Açılan delikten bir lazer huzmesi sağ gözümün üstünde gezindi. Ekranda fotoğrafım ve vatandaşlık numaram yazdı. Cebimden kimlik kartımı çıkartıp kasaya soktum. Hesabımdaki bütün parayı kimlik kartıma yükledim. Bu kadarı yeterli olurdu muhtemelen. Elektronik kadın sesi bir şeyler söyledi, dinlemedim. Ekranda Güven Holding logosu belirip kayboldu. Kasa kimlik kartımı geri verdi. Cebime koyup yürümeye devam ettim. Gri binanın önüne vardığımda vaporizer’ımın şarjı bitmek üzereydi. Kapının üstünde kocaman Güven Holding logosu vardı, altında mavi harflerle “MESİH” yazıyordu. İçeri girdim. Danışma masasına gidip, bir seans alacağımı söyledim. Kadın, yüzünden silinmeyen gülümsemesiyle işlemleri halletti. Kimlik kartımı verdi. Yanıma uzun boylu, esmer, kemikli yüzlü, dünyalar güzeli bir hemşire geldi. Muhtemelen bir sayborgdu, bir insan bu çağda bu kadar güzel olamazdı. Bana yolu gösterdi. Birlikte merdivenleri çıktık. Bekleme salonuna geldik. “Sizden önceki müşterimizin seansı birkaç dakikaya biter, dilerseniz buradan izleyebilirsiniz.” Büyük cama doğru ilerledim. Aşağıda içi sıvı dolu büyükçe silindir bir cam tüpün içinde, iki kolu vücuduna dik iki yana uzanmış, ayaklarından biri diğerinin üstünde bağlı, Gözleri kapalı şekilde duruyor Mesih. Belki ölmüş. Vücudundan sayısız kablo, dışarıya uzanıyor. Müşteri odadaki rahat yatağa uzandı. Bir hemşire gülümseyerek başına bir kask geçiriyor. Kaska kablolar bağlı. Hemşire müşteriye bir şeyler söyleyip, dışarı çıkıyor. Ne söylediğini duyamıyorum, cam ses geçirmiyor. Işıklar kapanıyor. Mavi bir ışık cılız bir şekilde parlıyor. Mesih gözlerini açıyor. Mavi ışığın şiddeti gittikçe artıyor. Mesih ağzını tamamen açmış, sıvının içinde baloncuklar yükseliyor. Sanırım çığlık atıyor. Vücudunda yaraların açıldığını görüyorum, bazıları çok derin, kas dokusu gözükebiliyor bazı bölgelerinde. Gözleri kapanıyor, kafası düşüyor. “Ölmüş olabilir mi?” diye düşünüyorum. “Ölse kurtulur”. Mavi ışık sönmüş. Işıklar açılmış. Hemşire içeri giriyor. Müşterinin kafasından kaskı çıkartıyor. Müşteri mutlu bir şekilde odayı terkediyor. Mesih’in vücudundaki yaralar şimdiden kapanmış bile. Yanımdaki hemşire, “Buyrun, sizin sıranız.” diyor. Birlikte yürüyoruz, merdivenlerden inip odaya giriyoruz. Yatağa yatıyorum. Yatak hala sıcak ve oldukça rahat. Mesih’e bakıyorum, gözleri kapalı. Yüzünde acı yok, sanırım hüzün var. Hemşire kafama kaskı geçiriyor. Bir şeyler söylüyor, duymuyorum. Işıklar kapanıyor. Gözlerim kapanıyor.

Bundan yirmi yıl önce okula doğru yürüyorum. Dört tane çocuk beni durduyor. Yaşları büyük. Bana bir şeyler söylüyorlar. Ne söylediklerini hatırlamıyorum. Biri beni itiyor. Yere düşüyorum. Kafamı kaldırdığımda abimi görüyorum. Çocuklara bir şeyler söylüyor. Dört kişiler ve abim o yaşta bile benden daha ufak yapılı. Abime vurmaya başlıyorlar. Abim yere düşüyor. Yüzü kanıyor. Bana bakıyor. Ben ağlıyorum. Yüzü kan içinde gülümsüyor bana. Ağzının her yeri kan. Birlikte okula giriyoruz. Karanlık.

Öğretmen ders işlemiyor. Bizi sınıftan çıkarıp sıraya sokuyorlar. Beyaz önlüklü, gözlüklü insanlar etrafta dolaşıyor. Abimi görüyorum sıranın ilerisinde. Sağına soluna bakıyor. Beni arıyor sanırım. Kendimi göstermek için sıradan kenara uzanıyorum. Beni görüyor, rahatlayıp gülümsüyor. Sırayla odaya alınıyor öğrenciler. Giren herkes birkaç dakika içinde çıkıyor. Hiçbiri ağlamıyor. Aşı olmaktan bir tek ben mi korkuyorum? Sıra abime geliyor. İçeri alıyorlar. Abim çıkmıyor. Uzunca bir süre geçiyor. Sırayı dağıtıyorlar. Herkese sınıflara gitmesi söyleniyor. Sınıfın camından okulun bahçesine bakıyorum. Abim dışarda, yanında bir sürü önlüklü adam. Önünde silahlı ve yüzleri maskeli polislerin olduğu bir kamyonete biniyorlar.Karanlık.

Evdeyim. Annem ağlıyor. “O daha çocuk”. Babam ağlıyor. Ben ağlamıyorum. Karanlık.

Şehirde yürüyorum. Dev ekranlarda abimin yüzü var ve belediye başkanının yüzü. Belediye başkanı sürekli gülümsüyor. “Sizin için!” diyor, “halkımız için”. Abimi düşünüyorum, katlandığı acıları düşünüyorum. Ağlıyorum. Karanlık.

Gözlerimi açıyorum. Işıklar yanıyor. Hemşire kaskı kafamdan çıkarıyor. Artık çok mutluyum. Acıdan kurtuldum. Tüpün içindeki abime bakıyorum. Gözleri kapalı. “Acaba çığlık attı mı?” diye düşünüyorum. Abimin yüzünde bir şey var. Bu bir gülümseme sanırım. Mesih’in yüzünde bir gülümseme var. Yataktan kalkıyorum. Sayborg hemşirenin eşliğinde odadan çıkıyorum. Artık derdim yok. Binadan çıkıyorum. Vaporizer’ımı ağzıma götürüyorum. Bir nefes çekmeye çalışıyorum, gelmiyor. Şarjı bitmiş. Elimdeki vaporizer’a bakıyorum, üstünde Güven Holding logosu. Cebime koyuyorum. Metal sokaklarda yürüyüyorum, artık dertsizim, artık acım kalmadı. Abim Mesih hepsini yüklendi.

İllüstrasyon: Ecem Öztürk

Son Yazılar

Hepsini Gör
Tümdengelim

Kendi kafatasını ölçen bir antropolog mezurasını Dinlen denince ayağa kalkan terziden mi almıştır Rögar kapaklarının arasından sızan gün...

 
 
 

Comments


Öne Çıkanlar
Son Yüklenenler
Bizi Takip Edin
  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • Instagram Social Icon
bottom of page