top of page

Şiir Resim Gibidir

Poema loquens pictura, pictura tacitum poema

Şiir dile gelmiş bir resim, resim ise lâl bir şiirdir

Simonides

Edebiyat ve görsel sanatlar arasındaki ilişkiye dair tartışmalar antik çağlara kadar dayanmaktadır. Bu iki sanat dalının açıkça ilişkilendirildiği en eski metinlerden birisi Horatius’un Ars Poetica (Şiir Sanatı) adlı eseridir. Horatius, bu eserinde “ut pictura poesis”[1] kavramını kullanarak, şiir ile resim arasındaki doğal yakınlığı vurgulamıştır. Bu vurgu eser boyunca ne açıklanmış ne de her iki alan arasında bir hiyerarşi kurmak için kullanılmıştır. Horatius, sadece resim ve şiir arasında sanatsal açıdan bir analoji kurmuş fakat bunu daha fazla derinleştirmekten kaçınmıştır: “Şiir de resme benzer: kimine yakından baktığın zaman hoşlanırsın, kimine uzaktan bakınca. Kimisi yarı aydınlıkta bakılmak ister, kimisi de, eleştiricinin titiz gözlerinden korkmadığı için, çıplak ışıkta! Kimini bir defa okusan hoşuna gider, kimini on defa okusan, yine tadına varamazsın.”[2]


Horatius’tan önce de, Platon ve Aristoteles’in de antik yunandaki sanatta temsil sorununa dair tartışmalarını resim ve şiir üzerinden şekillendirdiklerini görüyoruz. Platon’un Devlet’inde, gerçeklik duyularla değil zihinle kavranabilen idealar dünyasına aittir. Kendisi de bir taklit olan duyular dünyasının ise bir kısmı tanrılar bir kısmı da insanlar tarafından meydana getirilmiştir. Platon’un buyaklaşımına göre resim ve şiir sadece gerçekliğin kötü bir izdüşümüdür. Ressamın renklerle yaptığını, şair sözcüklerle yaptığına göre aslında her ikisi de kopyanın kopyasını sunmaktadır.


Rönesans döneminde, bu iki sanat dalı arasındaki terazinin şiirden yana ağır bastığı görüşlere şahit olmaya başlıyoruz. Gözle görülemeyecek en üstün yapıtın ancak şiir dilinde varolacağı yargısı bu dönemin şair ve kuramcıları arasında kabul görür. Fakat bu algı zaman içinde değişerek, modern çağa geldiğimizde her iki sanat dalının birbirine bir üstünlüğü olmadığı anlayışı etrafında tekrar şekillenecektir.


Bu kardeş sanatların tek yerde toplanmasına ise kitap illüstrasyonları sayesinde şahit olmaktayız. Antik çağlara kadar dayandırabileceğimiz bu birliktelik, doğu kültüründe kitap süsleme sanatları ile gelenekselleşmiş, hatta minyatür ve tezhip sanatlarının doğmasına sebep olmuştur. Kitap illüstrasyonlarının ilk modern örnekleriyle ise Avrupa’da 15. yüzyıla ait kitap baskılarında karşılaşırız. Zengin ve asilzadeler için tasarlanan kitaplarda el çizimi illüstrasyonlara yer verilirken, matbaanın yaygınlık kazanması ile ağaç baskı tekniği başta olmak üzere çeşitli baskı yöntemleriyle kitaplarda illüstrasyon kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır.


Resim ve edebiyatın ilginç birlikteliklerinden birini 1895-1900 yılları arasında Berlin’de çıkarılan bir edebiyat ve sanat dergisi olan Pan’da görmekteyiz. Art Nouveau akımının Almanya’daki öncülerinden sayılan bu dergi, edebi eserleri orijinal illüstrasyon çizimler ile sunma derdindedir. Fakat bu dergiyi, asıl ününe kavuşturan şey, eserlerin kalitesinden çok bir matbaa çalışanının işgüzarlığı olmuştur. Matbaadaki teknisyen, o zamanki baskı tekniklerinin yetersizliğinden dolayı renklerin baskı sırasında bozulacağını düşünerek, baskı öncesinde illüstrasyonların renkleri üzerinde elle değişiklik yapma ihtiyacı duymuş, bu bozulmuş illüstrasyonlar da, orijinallerine oranla daha çok ilgi çekerek, derginin bilinirliğini önemli oranda artırmıştır.

Görsel estetiğin edebiyattaki izdüşümlerine Türk Edebiyatı üzerinden bakacak olursak, Servet-i Fünun Dönemi’nde önemli örnekler verildiğini söyleyebiliriz. Batı edebiyatında antik çağdan beri karşılığı olan ve “ut pictura po- esis” ile somutlaşan şiir ile resim arasındaki ilişki, Osmanlı’da ilk kez Recaizade Ekrem’in sözlerinde karşılığını bulur: “Şiir resim gibidir.” Bu somutlaşma, Servet-i Fünun Dergisi ile bir özdeşliğe kadar varacaktır. Musavver (resimli) olarak yayımlanan bir dergi etrafında gelişen Servet-i Fünun edebiyatı, görsel materyallerle başından beri haşır neşirdir. Dergiyi çıkarmaya başlamadan önce, Avrupa’ya giden Ahmet İhsan, dönemin matbaacılığında kullanılan en yeni resim baskı teknolojisi olan çinkografiyi getirir. Tevfik Fikret’in derginin başına geçmesi ile dergide tefrika edilen romanların bazı sahnelerinin resimleştirilmesinde ve manzara ile şiirin bir arada olduğu kartpostallarının basımında hem bu yeni teknik hem de özenli çizimler sıkça kullanılır. Bu dönemin şiir anlayışının belki de en güzel özetlerinden birisi, Cenap Şahabettin’in şiiri, “elfaz (sözler) ile resmedilen bir levha” olarak tanımlamasıdır.


İnsanların birden fazla sanat dalında yetenekli olduğu örneklere, ya kendimiz şahit olmuş ya da yakın çevremizden duymuşuzdur. O bakımdan, hem resim yapma hem de edebi eser üretme kabiliyetini içselleştirmiş sanatçılara rastlamak gayet mümkündür diyebiliriz. Fakat her iki yeteneğini eşit ölçüde geliştirebilmiş birine rastlamak oldukça zordur. Örneğin, Tevfik Fikret şairliğinin yanı sıra hobi olarak resimle ilgilenmektedir; ya da bunun tam tersi bir örnek olarak, Wyndham Lewis ressam olarak tanınmasına rağmen yazarlık serüveninden de vazgeçmeyerek roman, hikaye, eleştiri ve şiir alanında da eserler ortaya koyar. Fakat kendi şiirleri için illüstrasyon çizen Edward Lear ya da çizimlerini yazıya döken Gabriel Rosetti gibi her iki sanat dalında da eşsiz örnekler verebilenlere rastlamak zordur.


Edward Lear, Saçmalıklar Kitabı (Book of Nonsense) adlı eseri ile hem şiirde limerick (nükteli bir şiir formu) türünün öncüsü olmuş hem de kitabındaki tüm dörtlükler/beşlikler için illüstrasyon çizerek, her iki sanat dalındaki yeteneğini gözler önüne sermiştir. Ne yazık ki bu özgün eser hâlâ Türkçe’ye çevrilmemiş durumdadır.

Styx Nehri’nde Öfkeli Günahkarların Dövüşü (İlahi Komedya-Cehhenem/Kanto 3), William Blake

Yaşarken kıymeti bilinmemiş fakat çağdaş eleştirmenlere göre İngiltere’de yetişmiş en mükemmel sanatçılardan biri olan William Blake’i de bu sanatçılar arasında anmadan geçemeyiz. Günümüzde hem şair hem de bir illüstratör olarak romantik akımın önemli bir parçası olarak kabul edilen Blake, 18. yüzyılda görüşleri sebebi ile çağdaşları tarafından deli olarak görülmekteydi. Küçüklüğünden beri melekleri görebildiğini ve ruhlarla konuşabildiğini iddia etmesi vb. mistik ve metafizik söylemlerinin yanı sıra İngiliz Kilisesi’ne muhalefeti, Blake’in kendi döneminde kabul görmemesinin sebeplerindendir. İlk şiir kitabı Masumiyet Şarkıları (Songs of Innocence) için eserlerini kâğıda yazmamış, kendi geliştirdiği renklendirilmiş gravür baskı tekniği ve karısının da yardımı ile şiirlerini metal levhalara kazıyarak sonrasında bu levhaları mükemmel illüstrasyonlarla süslemiştir. Yaşamının son yıllarında Dante’nin İlahi Komedya’sı için illüstrasyonlar yapmaya kendini adayan Blake’in, ölümünden birkaç saat önce İlahi Komedya çizimlerine ara vererek karısını yanına çağırdığı ve onun son bir portresini yaptıktan sonra hayata gözlerini yumduğu rivayet edilir.

1 Lat. Resim sanatı neyse şiir sanatı da odur.

2 Ars Poetica, Horatius

Kaynakça 1. Lear, Edward. A Book Of Nonsense. Everyman‘s Library, 2015.

2. Öztürk, Veysel. “On Dokuzuncu Yüzyıl Görsel Çağı Ve Osmanlı Yeni Şiiri.” Monograf 2 (2014).

3. Dufresnoy, Charles-Alphonse. De Arte Graphica (Paris, 1668). No. 24. Librairie Droz, 2005.

4. Frye, Northrop. “Poetry And Design İn William Blake.” Theournal Of Aesthetics And Art Criticism 10.1 (1951): 35-42. 5.Park, Roy. ““Ut Pictura Poesis”: The Nineteenth-Century Aftermath.” Journal Of Aesthetics And Art Criticism (1969): 155-164. 6.FIRAT, Gülbin. “Edebiyat Tarihinde Resim Ve Şiir Analojisi.” Yaşam Bilimleri Dergisi (2013), Cilt 3, Sayı 1.

Comentários

Não foi possível carregar comentários
Parece que houve um problema técnico. Tente reconectar ou atualizar a página.
Öne Çıkanlar
Son Yüklenenler
Bizi Takip Edin
  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • Instagram Social Icon
bottom of page