Bitmeyen Gecenin Öyküsü: Duvar
- Fırat Polat
- 30 Haz 2015
- 3 dakikada okunur
Jean-Paul Sartre’ın Duvar’ı için gotik bir hikâye diyerek başlamak isterdim fakat bu hikâye bundan fazlasını hak ediyor. O her şey karanlıktayken, tam sona erecekken bir “tesadüf”ün doğuşuyla tekrar dirilen, sonra kendini tekrar karanlığa bırakan bir hikâye.
“Bizi büyük bir odaya soktular(…)ışık gözlerimi rahatsız ediyordu. (…) Öteki tutukluları dip tarafa yığmışlardı; onların yanına gidebilmemiz için bütün bir odayı baştan başa geçmemiz gerekiyordu” [1]

Karanlığın içinde bir oda. Bir sorgu. İspanya İç Savaşı döneminde geçen, milliyetçiler tarafından yakalanan cumhuriyetçi üç gencin ertesi gün kurşuna dizileceklerini bilerek geçirdiği bir gecenin hikâyesi. Hikâyede Sartre aslında anlatılmak isteneni, vurguları sadece belirli bir zaman kalıbına ve duruma oturtmuş. Durumdan kastettiğim öykünün bize insanların üzerinde nasıl bir psikolojik baskı yapılabileceğini, bu baskıların insanı nasıl bir duruma sokacağını belli etmesi. Örneğin, hikâyedeki doktor karakteri, diğer karakterlerin psikolojik gerilimlerini açığa çıkarmak için yaratılmış.
Hikâyenin genel hatlarına baktığımız zaman akla metinle yakın bağları olan, yine bu hikâye çevresinde açıklayabileceğimiz bir kaç metin geliyor. Bunlar; Franz Kafka’nın Dava’sı, Albert Camus’nun Yabancı’sı ve Edgar Allan Poe’nin Kuyu ve Sarkaç’ı. Onlarda da tıpkı bu hikâyede olduğu gibi karanlığın, haksızlığın durumu belirgin ve en dile gelmiş hâliyle görülüyor.
Yabancı’yı ele alalım mesela. Hikâyede karakterimiz Mersault yok yere, sadece yargılandığı mahkemenin fikirleriyle uyuşmadığı, kendi olduğu için yargılanıp infaz edildiğine tanık oluyoruz. Hikâyede karakterin adamı öldürmesinden ziyade dönemin zihniyetine karşı olan bir karakter olduğu için yargılanıyor oluşu, aslında o an orada bulunmasa böyle bir durumun başına gelmeyeceğini gösterir. Bu şekilde ele alındığında iki karakter arasında bağ kurmak olası oluyor. Öyle ki temelde suçsuz olan Meursault’un durumu Duvar’daki Juan karakteri gibi. Juan karakterinin gerçeği resmettiğini ve dönemin koşullarının tiksinçliğini adeta yüzümüze tokat gibi çarptığını görüyoruz. Hikâyedeki en mağdur, korkan ve genç olan karakter Juan olduğundan kilit rol oynuyor. Hikâyenin tansiyonunun yükseldiği, hatta zirve yaptığı noktalarda yine Juan karşımıza çıkıyor. Bu yüzden, o, bize içinde bulunmadığımız hâlde hikâyeye nasıl gireceğimizi gösteren karakter. Bir acıma durumu. Sadece diğer kişilerle birlikte bulunduğu için suçsuz dahi olsa, arada kaynamış bir genç.
Öte yandan Kafka’nın Dava’sını ve hikâyeyle bağlantısını ele alalım. Dava, açıkça bir hukukçu gözüyle adaletin, yargının çürümüşlüğünden bahseder. Ana karakter Josef K. nedenini bilmeksizin bir davayla boğuşur. Fakat bu dava normal davalardan farklıdır. Ne şuçlama ne de mahkeme bellidir ve umutsuzlukla son bulur. Duvar ise son âna kadar umutsuz atmosferde geçişi ve sonunun Dava’yla hemen hemen aynı kaderi paylaşması bakımından Kafka’nın romanıyla paralellik gösterir. Fakat her ne kadar Pablo’nun özgür olabileceği düşüncesi baskın gelse de, özgürlüğünün verilip verilmeyeceğiyle ilgili durum hakkında bilgisiziz. Bulunduğu ortamdan kurtulmaya çalışan Pablo aslında bir nevi Josef K.’dır. İkisi de sebepsiz yere mahkûmdurlar. Daha doğrusu Pablo savaş ortamında karşı cephe tarafından yakalanmış, düşmanın aradığı kişiyle bağlantılı olduğu düşünülmüş, fakat doğrudan kanıtlanamamıştır. Hikâyenin sonuna doğru aranan kişinin yerini, kurtulmak için, yanlış söylemiştir. Gerçekte arananla bağlantılı oluşu düşman tarafından doğrudan kanıtlanamadığı için, bu bağlamda suçsuzdur. Bu durum iki karakterin birbirine yakın olduğu izlenimini veya düşüncesini yine de ortadan kaldıramaz.
Kuyu ve Sarkaç’ta ise karakterin engizisyon tarafından tutsak edildiğine ve nasıl işkencelere maruz bırakıldığına tanık oluyoruz. İşte tam da bu noktada iki hikâye birbirine paralel nitelikte hareket ediyor, hatta neredeyse aynı eksendeler bile denebilir. Öyle ki, bana göre, Sartre Duvar’ı yazarken Poe’dan ya da en azından bu öyküsünden epeyce bir esinlenmiştir. İkisinin de İspanya’da geçiyor oluşu, karakterlere yapılan psikolojik baskılar ve işkenceler, kurgudaki karakterleri ölüme hazırlayış ve hatta umutsuzluğun içine son anda umut tohumu ekme. Her iki hikâyede de genel hatlarıyla saydığım bu özellikler benzerlik gösteriyor.
Karanlığın içinden yükselen, savaştaki acımasızlığın boyutlarını anlatan bir öykü Duvar. Psikolojisiyle geren, bizi de o psikolojinin bir parçası hâline getiren bir öykü. Öyküdeki dramatik tema çokça işlenmiş olsa bile aslında anlatılanların her zaman geçerli olduğu ve zaman değişse bile şiddetin kendisinin değişmeyeceğini bizlere gösteriyor. Yabancı’nın, Dava ve Kuyu ve Sarkaç’la olan bağları da bu durumu pekiştiriyor ve aslında vahşetin yeni olmadığını bildiğimiz hâlde bizlere bu vahşetin içinde bir yer ayırıyor. Son olarak, insanlık var olduğu sürece nice Pablolarla, Joseflerle karşılacağımızı açıkça, üzülerek söyleyebilirim.
[1] Duvar, J. P. Sartre, Can Yayınları, çvr: Eray Canberk.
Son Yazılar
Hepsini Görbir ayva düştü, okundan vurulmuş delinmiş, düştü. kral bacak arasından güldü okundan, kendi okundan. ava gitmiş bir kral mağrurluk da...
Comments